31 Temmuz 2010 Cumartesi

Koleksiyonculuk

Değersiz gibi görünen ya da cidden değerli olan şeylerin biriktirilmesi, saklanması ve özen gösterilmesi. Efendim öncelikle dolabımı boşaltırken bulduğum bira kapaklarım bugünkü konumu oluşturdu, bir çuval kapağım var ve özenle saklıyorum. Bu yazımda da sizlere koleksiyonculuğun mantığını ve kültürünü anlatacağım.

Türk Spor Basını 2

Buradan devam bu sefer hepinizin bildiği bir fotomontaj harikasını göstereceğim.

Fotospor'un 2006 Dünya Kupası sırasında çıktığını düşündüğüm haberi.

Şimdi ise bu resimlere bakmanızı öneriyorum.




















Keşke dedikleri gibi Sporseverin "Dürüst" gazetesi olsalarmış.

Merak Ediyorum


-Vurdulu kırdılı bir filmi ve tabi vazgeçilmezi olan kahramanımızın yaptığı manyak psikopat hareketleri izledikten sonra evde deneyen çocuklar kaldı mı ? Merak ediyorum.

-Neden kamyoncular kamyonuna yazı yazmak istiyorlar ? Merak ediyorum. Yani çok mu pis dalga geçerler(çok pis dalga geçmek) arkadaşları ,yazı yazmayan adamla kanun mu lan bu !

-Halı kenarına, paspas kenarına, eskimiş yolluklara overlok çekilir. Hatırladınız değil mi ? Niye Türkiye'nin her yerinde bu çirkin sesli kadın seslendiriyor bu güzelim sloganı. Merak ediyorum .

-Öğretmenlikte atama olmadığı halde hala , inadına öğretmenlik okuyanların düşünce yapısını merak ediyorum . (Tamam kutsal meslek de hocam Türkiye 'de kutsal falan dinlemiyorlar.)

-Güneş gözlüğü takarken neden kendimiz tedirgin hissediyoruz ? Merak etmiyorum amk. (Gerçi bir süre sonra geçiyor ama ilk başlarda yoksa apaçi miyim lan ben diye geçirmişsinizdir içinizden.)

-''Kız mesenesi versene lan vardır sende.'' Ömrümü yediniz lan bir zamanlar ipneler (haykırış var burada) . Ya siz burda msn adresi isteyen kişisinizdir ya da istenen. Kesinlikle belirli bir yaş aralığında olan erkekler yaşamıştır bunu.

-İleride sigara bırakma merkezleri gibi facebook hesabı kapatma ve bidaha da hiç açmama yardım dernekleri olcak mı ? Neden kapatamıyorum neden kölesi oldum bu facebook'un Allah'ım

-Playstation 3 , pes 2009 , kafa dengi bir adam ve çerezi reddedebilecek erkek var mıdır merak ediyorum ?

Türk Spor Basını

 Biri Anadolu yakası, diğeri Avrupa yakasında aynı gün çıkmış iki farklı Fotomaç gazetesi, aynı gazete, sadece basıldıkları yerler farklı fakat birinin ak dediğine diğeri kara demiş.

İşte Spor Basınının (hatta Basınımızın genelinin) halini özetleyen bir tablo. Oraya Fotomaç'ı çıkar Fotogol'ü koy onu çıkar Fotospor'u onu çıkar Fanatik'i koy hepsi birbirinin aynısı.

Keşke 16 sayfa "İddaa" eki vereceklerine asıl yapmaları  gereken şeyi yani gazeteciliği doğru yapsalarmış ne diyeyim.

Bu siyasetçilerin hepsi mi komik olur be kardeşim?!!






Neyse neyse, aşağıdaki yazı hiç bir siyasi düşünceye taraf olmak amacıyla yazılmamıştır. Zaten şahsım bir daha hiç bir şekilde siyasi karakterler içeren bir yazı yazmayacaktır.

Geçen Kılıçdaroğlu'nun bir konuşmasına denk geldim bir televizyon kanalında. Yer kayısı memleketi Malatya.

Kılıçdaroğlu sordu halka;
"Peki bu anayasa kayısı üreticisinin haklarını savunuyor mu?"

Halk bağırdı:

HAYIR!!

Bir terslik vardı bu işte. Anayasa denilen şeyle kayısının ne alakası vardı. Kılıçdaroğlu bunu bilmiyor olmalıydı.(yoksa halkı kandırmak amacı gütmüş olurdu, halbuki bizim iktidarımızdan muhalefetimize bütün siyasetçilerimiz çok dürüst değiller miydi?)

Bende oturdum Kılıçdaroğluna özel bir 'kayısı' anayasası(!) hazırladım. Aşağıya da maddelerini koydum.

madde1: türkiye devleti bir kayısı cumhuriyetidir.

madde2:türkiye cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışmave adalet anlayışı içinde kayısı üreticisi haklarına saygılı atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik,* ve sosyal bir hukuk devletidir...

madde4: ilk 3 madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.*
madde9: yargı yetkisi türk milleti adına bağımsız kayısı üreticilerinindir.

madde16: temel hak ve hürriyetler yabancılar için, milletler arası hukuka uygun olarak sınırlandırılabilir.

(kayısı üreticileri yabancıysa daha da sınırlandırılır güzel ülkemin kayısı üreticilerinin suyu mu çıktı)

madde 37: hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. kayısı üreticileri malatyada kurulan bağımsız kayısı mahkemesinde yargılanır.

madde64: devlet sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur her kayısı üreticisi bir sanatçıdır.

madde80: türkiye büyük millet meclisi üyeleri bütün milletin temsilcisidir. kayısı üreticileri malatya ihtiyar heyeti tarafından temsil edilir.


Oldu mu bilmiyorum. Galiba biraz daha çalışmalıyım üzerinde.

Sözün özü; Bu yazının amacı sadece eğlencedir. Devletin şekline yönetimine ve milli değerlere bir kasıt yoktur. Kılıçdaroğlu karşıtlığı da yoktur. Akp yandaşlığı yoktur. Yaftalamaya hayran okurlar içinde söyleyeyim benim için Tayyip ile Kılıçdaroğlu arasında en ufak bir farkta yoktur. Siyasetçiler söyledikleri laflara dikkat etmelilerdir...

Feudalism 2

Bu ara çok online flash oyunlarına sardım, önce Swords and Sandals şimdi ise bu. Yalnız bu oyun feci bağımlılık yaptı, ordu kur, savaş kale al falan tavsiye ederim.

Şimdi birazcık da bu oyunu tanıtayım. Oyun Mount&Blade'in flash versiyonu diyebilirim. Oyunun başında bir karakter yaratıyorsunuz, ama öyle tipini mipini ayarlama yok, sadece bağlı bulunduğu ülkeyi ve skillerini veriyorsunuz skill vermek zor derseniz hazır karakterler var onlardan birini seçin ve oyuna başlayın.

30 Temmuz 2010 Cuma

Escritos Gratis - 2

Bu yazımla arayı pek soğutmayalım değil mi?

Aslında böyle bir yazı yazmamın amacını ben de bilmiyorum ne yani, günlük mü bu şimdi yoksa başımdan geçenleri anlatıp millete "vay be ne hayatı varmış" mı dedirtmek, bilmiyorum bildiğim tek şey yazıyor olmam.

Bugün de benim için diğerlerinden pek farklı geçmedi, yaklaşık 4-5 saat kadar Feudalism 2 oynadım Far-East Empireın bir neferi olarak tüm Dünya'yı ele geçirdim bi tek kendi ülkemin başkentini alamadım. 4-5 kere deneyip beceremeyince kapattım. Sonra ha Bleach'in yeni manga bölümü çıkmıştır deyip okudum, ve evet çok sürprizli bitti. (sürpriz deyince hemen belirteyim sürpriz'i "süpriz" şeklinde yazanı ıslak odunla kovalayasım var, kaç yaşına gelmişsin bir r ile p'den hangisinin önce geldiğini bilmiyorsan hiç bir şey yazma)  Ama Spoilerı Çarşambadan öğrendiğim için, o kadar şaşırmadım tabi, bi de Bleach deyince evet sitede bir anime-manga bölümü var, ama Bleach oraya sığmayacak kadar geniş ve aktif bir seri o yüzden onun için ayrı bir bölüm açarım Pugnax kızmazsa. -ehehe-

Neyse şu an ABBA'nın Money Money Money'i odamda yankılanmakta ve bu bana ne kadar paraya ihtiyacım olduğunu hatırlattı, en kısa sürede para kazanmak istiyorum ama tembellikten şuraya 3-4 tane arka arkaya yazı bile yazamıyorum. (Bu arada yazı yazarken eski yazılarımın linki verip onları hatırlatmaya bayılıyorum :D)

Facebook'da da bir atraksiyon yok, ne bir kavga ne bir insanların birbirlerine aşırı sevgi gösterisi falan Cuma günü olmasına rağmen çok sıkıcı.

Ya şöyle vurdulu kırdılı veya sürpriz (bak gene kullandım bu kelimeyi) sonlu bir film söyleyin güzel de onu izleyek bari veya durun ben kendim bulurum bir şeyler.

Hadi bitti yazı dağılın şimdi, ankette oy kullanmayı unutmayın. :)

Facebook üzerine

Geçenlerde izlediğim bir haber ile birlikte bu gereksiz şey üzerine bir kez daha düşünmeye karar verdim, nedir bu şey, neden bu kadar gerekli hissettiriyor kendini insanlara ve neden üye olan herkes bir ihtiyaçmışçasına fırsat buldukça giriyor?

Geleceğe Dönüş Ağustos'ta TV8'de

TV8, sloganının-İyi Televizyon- hakkını veriyor gerçekten, Avrupa, Uzakdoğu, G.Amerika ve hatta Hollywood'un iyi örneklerini ekrana getiren kanal, Ağustos ayında efsane film serisi Back to the Future (Geleceğe Dönüş)'ü vereceğini açıkladı.

Hangi günler yayınlanacağı konusunda bir bilgiye ulaşamadım o yüzden burada paylaşamıyorum, ama açıklanır en kısa sürede herhalde.

Tabi en çok merak ettiğim hangi dublajlı versiyonu yayınlanacak, hepimizin en iyi bildiği Marty'i Yekta Kopan'ın seslendirdiği versiyon, bi tane Kanal 1'de yayınlanmış bir dublaj var (maalesef orada kim seslendirme yapmış bilmiyorum), TRT versiyonu varmış Doktor'u Rüştü Asyalı falan seslendirmiş onu hiç izlemedim) bi de ekşi'de yazdığına göre Marty'i Mehmet Ali Erbil'in seslendirdiği bir versiyon varmış belki o da olabilir. (sharebus'da varmış bu versiyonu acaba indirsem mi)


Neyse klişe ama izlemişler (benim gibi 85 kere bile olsa) yeniden izlemeli, izlememişler (varsa öyle birileri) derhal izlemeliler.

Anket Şeysi - 1

Bundan sonra biz de nasıl Uçankuş'un yaptığı anketlerle Türk halkının beğenisini gözler önüne koyması gibi bir takım anketler koyup blogumuzu takip edenlerin beğenisini ortaya koyacağız.

Ha bunun kime ne faydası var tartışılır tabi maksat "aa acaba kimse bizim anketi oylamış mı lan" diye bakıp kendimize meşgale çıkarmak.

İlk anketle başladık efenim, Hangi Sosyal Paylaşım Sitesi ilk anketimiz, sonuçlar hurriyet.com.tr'de bizim sitemizde açıklanacaktır. İnci filan zikertmese bari anketimizi hadin iyi oylar....

29 Temmuz 2010 Perşembe

Swords and Sandals 2

Yoo hayır, başlığa bakarak Sword and Sandal filmlerinden bahsedeceğimi düşünmeyin, aslında çok sevdiğim bir film türü olmasına rağmen daha sonra bahsederim ondan, ben sadece bu addaki bir flash oyununu tanıtıcam.

SaS 2 bir gladyatör olduğun ve diğer gladyatörlerle savaşıp level atladığın bir tur tabanlı flash oyun. Flash oyun dediğime bakmayın gayet detaylı ve kanlı bir oyun bu. Amaç tecrübe kazanıp, yeni silah, zırh büyüler elde edip arenaların kralı olmak.



Basit gibi görünse de hiç kolay değil, rakibe göre stratejiler üretip, doğru zamanda doğru şekilde saldırmak oyunun en önemli prensibi.

Anlatmak gereksiz en iyisi size oyunun oynanacağı linki vereyim de kendiniz görün. Buyrun fakat oyun burada demo, internette aratarak full versiyonu bulunabilir.

Ayrıca beğenen yine aynı firmanın yaptığı Swords and Sandals'ın diğer versiyonlarını da oynayabilir, tavsiyem Crusade'i ve 3'ü oynamanız.

Freddie Hubbard üzerine

Dikkat ettim de günün şarkısı bölümüne yazıyoruz bir haftadan beri ama oradaki şarkı/sanatçı hakkında bir yorum yapmamışız. Bugün Freddie Hubbard'a değineyim istedim. Kısaca anlatmak gerekirse 2 yıl önce aramızdan ayrılmış olan ünlü bir trompetçidir kendileri. Aşırı uç tarzlarda çalmamış olsa da trompeti ile -bilhassa konserlerde- attığı sololar gerçekten hayranlık uyandırır. Caz ile ilginenen her kişi mutlaka dinlemiş olsa da bir iki albüm ve parça adı yazayım, daha sonra ayrıntılı olarak inceleriz.

Birkaç albüm: Keep Your Soul Together, Hub Tones, Hub Cap, Blacklash, Open Sesame

Birkaç parça: Brigitte, Plexus, First Light, Mirrors, Far Away, Luana, Open Sesame, But Beautiful, Minor Mishap, Spirits of Trane, Lex, Apothegm, Birdlike, Povo, In a Mist, The Godfather

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Sabah kahvesi

Benim için sabah olan bu saatlerde günün ilk kahvesi anlamına gelir sabah kahvesi... Öncelikle uyanmanız gerekir, hafif bir mahmurluk da olmalı üstünüzde ama. Sizin için hazırlamışsa kahvenizi o ve eğer sert de yapmışsa tam da sevdiğiniz gibi, harikadır bu kahve. Olmadı kalkıp siz yaparsınız ona ve tabi ki kendinize. Yatağın bir ucunda siz, diğer ucunda o. Başlarsınız sohbete ve yahut sessizliğe, anın bozulmak zorunda oluşuna aldırmayarak. Belki o gün yapacaklarınızdan bahsedersiniz, belki de kahveyi eleştirirsiniz... O gelir, yine de güzel olmamış mı diye sorar, siz hayır dersiniz ve üzülür ve siz teselli edersiniz ve o kalkıp giyinir. Ben çıkıyorum der, bir yudum daha alırsınız siz ve izlersiniz anı, hareket anlamsızlaşır, sanki bir sürü fotoğraf ardı ardına çekilmiş gibi. Gitme demezsiniz, zaten o da gitmez, blöf yapacak kadar kurnaz değildir, saftır da hatta ve siz bu özelliğini sevip sevmediğinizi dahi bilmezsiniz, ne de olsa kahve bitmedi hala... Giyindikten sonra kahvesine devam eder, sert olmuş deyip bir sigara yakar. Evden çıkmak istemiyorum bugün dersiniz, müzik dinleyelim mi? Halbuki elinizde sadece birkaç plak vardır Coltrane'den ve o da bunu sevmez, dahası bilirsiniz de sevmediğini. Bencilsinizdir çok, kahveniz kadar yalnız, bir o kadar sert ve acı. O da bilir bunu, kendine sorar bu kahve neden bu kadar sert olmuş diye. My favorite things başlar çalmaya, evden çıkmak istemiyordum, ya sen? Ben isteksizdim-hayır yani herhangi bir şey istemiyordum- ya da isteyemeyecek kadar beceriksizdim. Kahvesini bitirdiğinde Coltrane çalıyordu hala his favorite things, son olarak çizmelerini de giydi, sabah kahvem de böyle bitti.

Escritos Gratis - 1

Ne yazsam ne etsem diye düşünürken, kendimce bir boşbeleş yazı dizisi hazırlayayım dedim. Adını da sırf hava olsun diye Escritos Gratis (Serbest Yazılar) yaptım. Tamamiyle Google translate'ten yaptım bu ifade hoşuma gitti.

Saat olmuş 01.15,  (muhtemelen bu yazı bittiğinde saat 01.30'u geçer diye tahmin ediyorum). 2-3 saat önce Bleach'in 281. bölümünü seyredip, az biraz hüzünlenmişim (haftaya muhtemelen Primera beni ağlatacaktır hemen mendil stokuna başlamalıyım)

Bir yanda MSN'de Pugnaxla geyik falan, -geyik dediğime de bakmayın öyle o beni kızdırıyor ben kızıyorum, sonra küfürü kalayı basıyorum, gülüşülüyor sonra yenisi başlıyor böyle böyle bir devridaim söz konusu- Çeviri grubundaki editörümle iş konuşması (gecenin bu saatinde!),

Diğer yanda ise Facebook'ta milletin profillerini dikizlemem, "Lan kim kiminle şeediyor, kim kiminle kafga ediyo du baham ne fotolar paylaşmışlar, azından mı öpmüş-sonuncusu arak oldu kabul ediyorum-" gibi gayet gereksiz ötesi düşüncelere kapılmak.

Aslında, okunmak için şuraya bol aşklı meşkli bir yazı döşemek var da hiç havamda değilim. Zaten girizgah olsun diye yazmaya gayret ediyorum fakat şu kelimeleri okuyan kimse olmamıştır kesin "bu ne şabalakça bir yazı" deyip çoktan sağ üst köşedeki x'e basıp gitmiştir. Sağlık olsun. Adios

27 Temmuz 2010 Salı

Wanted - Dead or Alive (Blog Yazarı - Kardeş Bloglar)

Evet, arkadaşlar başlığı öyle abukça açtığıma bakmayın, bu aralar çok One Piece seyrettiğimden oldu o biraz.

Espada et Pugnax olarak açılım yapıp (zaten bu açılımlar da moda oldu bi tane de biz yapalım yani) , yazar alınımına gitmeye karar verdik. Henüz çok büyük ve kapsamlı olmadığımız için alacağımız kişi sayısı sınırlı olacak Bunu yapmaktaki amacımız hem düşüncelerini özgürce paylaşabilme fırsatı verme hem de blogumuzdaki konu çeşitliğine farklı kişileri de ekleyerek daha da arttırabilmektir. Şimdi aradığımız şartları yazayım.

Ayrıca sadece blog yazarları değil, takip ettiğimiz bloglar-sitelere e de ekleyecek kardeş bloglar da arıyoruz. Bir nevi link değişimi gibi bir şey, onun da şartlarını yazayım devamında...







Tarlabaşı



İstanbul'un sevilmeyen çocuğudur Tarlabaşı.İsmi geçtiğinde hep şüpheyle bakılır bu semte ki bakanlarda çok haklıdır.Size bu çocuktan bahsetmek istiyorum.Ablamın evi oradaydı ki her hafta sonu ziyaretine giderdik.Sokaktan içeriye girildiğinde burnunuzu rahatsız edici midye kokusu gözünüzü de iki bina arasına asılan çamaşırlar işgal eder.Dikkatinizi topladığınızda üstüne gelen arabadan hiç korkmayan çocuklar,oranın yerlisi olmuş kadar olan aynı zamanda çok rahat olan siyahiler ,üstünüze düşecek diye korktuğunuz binalar ,midye ayıklayan genç kızlar,karşılıklı sandalyelere oturmuş çoğunlukla kirli sakallı abiler ,sakalsız amcalar ,köşelerde yatan köpekler zihninizi meşgul etmeye başlar .Buranın binaları genellikle beş katlı her bir katta da bir daire (daire dediğime bakmayın 2 odadır çoğu) vardır.Çöp konteynırı çok az vardır burada ve insanlar konteynıra kadar gitmez direkt fransız balkonundan atar çöpünü.Hatta her binada yazar buraya çöp atanın anasını ...Dış işlerinde bağlı iç işlerinde neler olduğu bilinmeyendir.Hemen 200 metre yukarısındaki cadde perukçularla,erotik shoplarla doludur.Önündeki kaldırımlarda travestiler fink atar ki laf atmamanızı tavsiye ederim.500 metre yukarısındaki İstiklal caddesiyle olan her türlü farklılığı dikkatinizi hemen çeker.Buranın etnik kökeni çok çeşitlidir.Çingenesi ,kürdü,siyahisi var anam var.Geceleri torbacılar, travestiler,hırsızlar işbaşı yapar kavgaları eksik olmaz.Sabahları seyyar poğaçacılar geçer,taze poğaçalarım var diye bağırır, bayat poğaçalar satılır.Şimdilerde kentsel dönüşüm projesi altında binalar yıkılıp aralarına çamaşır asılamayan modern! binalar yapılacak.Öyle gerek görmüşler.Eşkiya filmi de burda çevrilmişti izlemişseniz hatırlarsınız.Kısacası hep yerinde sayar, hiç büyüyemez bu sevilmeyen çocuk göze hoş gelmez bir türlü.Kendi yağıyla kavrulur .Özünü kaybetmeden gelişmesi dileğiyle.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Yıllardır Aradığım Şarkıyı Buldum

Valla şu şarkıyı ilk olarak Dikkat Şahan Çıkabilir'de Engin Jurnal ile 19.08 Ana Haber'de duyduğumdan beri sürekli merak etmişimdir, daha sonra PES 5'te bu şarkıyı duydum ama orada da ismini bulamadım

Geçen gün NTV'de Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş'ın Avrupa maçlarının tanıtımında da bu şarkının kullanıldığını duydum ve bir araştırma yapayım dedim sonunda ismini buldum. Meğer bu şarkı FOX'un Amerikan Futbolu programlarının jeneriğinde veya tanıtımında kullanılan bir şeymiş. Hemen vakit kaybetmeden size de dinleteyim bakalım tanıdık gelecek mi?

25 Temmuz 2010 Pazar

Street Fighter x Tekken

Sonunda Arcade dünyasının iki kralı, Street Fighter ve Tekken serileri karakterlerinin beraber yer aldığı bir oyun duyuruldu. Oyunun ismi Street Fighter x Tekken olacak. Oyunu geliştiren firma SF'yi çıkaran firma yani Capcom olacağı için oyun Street Fighter 4'in grafiklerine benzer bir şekilde ve 2d olarak tasarlanacak.

Kişisel görüşüm Capcom'un o cafcaflı grafikleri Namco karakterleri için biraz ilginç olacak. Daha önce SNK vs Capcom ve Marvel vs Capcom denemeleri olmuştu. (Hatta bu yılın sonlarına doğru Marvel vs Capcom 3'ün gelmesi bekleniyor)

French Press nasıl yapılır?

Efendim öncelikle french press dediğimiz resimdeki gibi bir alettir, manuel-elle- çalışır. Kahve yapmanın en güzel ve zevkli yollarından biridir.

İhtiyacınız olan malzemeler:
1 adet french press
yeteri kadar orta çekilmiş kahve
sıcak su
1 adet tahta kaşık



Blog'a yazmak

Esasında ikimizin de kafasında vardı bu fikir uzun süreden beri değil mi espada? Sen sokmuştun benim aklıma ve benim de aklıma yatmıştı, yazacaktık işte kafamıza eseni. Esti de baya, yavaş yavaş artıyor yazdıklarımız. Bu artış devam ederken ben de bloga yazı yazmak hakkında sesli düşüneyim dedim, düşünmek isteyen buyursun içeriye.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Bleach; Espada Ulquiorra: "Benimle Gel, Kadın!!"

Her izlediğimde tüylerimi diken diken eden Bleach'teki efsane sahnelerden biri. Başrollerde Cuatro Espada Ulquiorra Cifer karşısında ağlak kadın Orihime Inoue

Datça üzerine

Gezi yazılarıma en kötüsünden başlıyorum, Datça ile...

Efendim öncelikle Datça hakkında bir iki bilgi vermem lazım gelir ki ben de öyle yapacağım. Datça Türkiye'nin en güney-batı ucunda yer alan bir yerleşim yeridir.Hem Ege ile hem de Akdeniz ile kıyısı olan bu yerde güzel manzara bulmanız olasıdır.

Sonunda Google Amca Bizi Kabul Etti

Evet yanda da gördüğünüz gibi artık Google'a "espada et pugnax" hatta sadece "espada pugnax" yazdığınızda bile karşınıza çıkacak ilk site bizimki olmaktadır. Google'a ekledikten bir süre sonra sadece "espadaetpugnax" yazınca çıkan sitemiz artık "espada pugnax" yazınca çıkmayı başarmıştır. Bu başarımızı şu an meyveli soda içerek kutlamaktayım. Şerefe...

Kuzeyin Korkunç Savaşçısı : "BERSERKER"

Eğer, bir gün zaman makinası filan icat edilir de birisi bana "Eski çağlara dönüp bir savaşçı olma fırsatı sana sunuyorum, ne olmak istersin?" gibi bir soru sorarsa herhalde vereceğim yanıt "Berserker" olmaktır.

Pugnax'ın Bu yazısında İskandinavya ve Coğrafyasından bahsettiğini görünce ben de İskandinavya deyince aklıma ilk gelen şey olan İskadinavya'nın ölüm saçan savaşçılarından bahsedeyim dedim.


23 Temmuz 2010 Cuma

Barbar Conan'ın Vahşi Kılıcı!

Uzun zamandır ben ve primera espada gibi iki çizgi roman severin hiçbir çizgi roman hakkında bir yazı yazmaması ilginç olmuş. En iyisi ben başlatayım Conan ile.

Efendim öncelikle Conan dediğimiz bu barbar herif 1932'de-yanlış hatırlamıyorsam- Kimmerya'da doğmuştur. Annesi belli olmasa da babası Robert E. Howard'dır.

Conan karakteri Howard'ın günümüzden 3200 yıl kadar önce Hiboria olarak adlandırdığı bir çağda yaşamaktadır. Atlantis battıktan 8000 yıl sonraya dek hayatta kalmayı başarabilen Kimmer kavimindendir.

Yaşadığı çağda çok sayıda tanrı, büyücü, dev, şeytan, prens, kral ve krallıklar vardır. Conan'ın memleketi Kimmerya ise kıtanın kuzey batısında Vanaheim ile Asgard'ın güneyinde, Sınır Krallığı'nın kuzeyinde yer alır. Dağlarla çevrili bu arazi, kıtanın en seçkin ve güçlü savaşçılarının çıktığı yerdir.


Hiboria-ya da Hyboria- hakkında biraz bilgi vermek sanırım bu noktada iyi olacaktır. Yukarıda paylaştığım harita biraz yardımcı olacaktır. Hiç okumamış olanlar ilk başta zorlanabilirler çünkü Conan sanki biz de onunla aynı çağda yaşıyormuşuz gibi hikayenin başında hep şuradan ve şuradan geliyorum, yolda şuralara uğradım gibisinden bilgi verir. Temel olarak büyük harflerle yazılanlar eyaletleri, küçük harfler ise kentleri gösterir.

Conan'ı biraz da yaratıcısının ağzından tanımak ayrı bir zevktir:

"Hither came Conan, the Cimmerian, black-haired, sullen-eyed, sword in hand, a thief, a reaver, a slayer, with gigantic melancholies and gigantic mirth, to tread the jeweled thrones of the Earth under his sandalled feet."

Robert E. Howard, The Phoenix on the Sword, 1932

Mitolojik efsaneleri ve doğa üstü hikayeleri seven okuyuculara eğer okumadılarsa Conan'ı öneririm. Başka bir yazımda daha uzun yazacağım ve birkaç hikayesine değineceğim, hoşça kalın.

Kuzey Ülkeleri ve İskandinavya ya da hiçbir şey

Dünkü Vikingur-BJK maçının ardından uzun süredir kafamda var olan hayallerim geldi aklıma, önceleri gözlerden ve dünyadan uzak bir adaya yerleşip geçim sıkıntım olmadan yaşamak isterdim-tabi örnekler genellikle Fiji ya da Palau gibi adalardı- ama daha sonraları İzlanda'da volkan patladı ve aklıma kuzeydeki adaları soktu. Peki nedir onları ayrı kılan şey? Avrupa kıtasında sayılıyorlar, takımları-her ne kadar başarısız olsalar da- UEFA klasmanında yer alıyor; fakat gelin görün ki Avrupa'dan bir o kadar da farklılar. Yazıma geçmeden önce belirtmeliyim ki ne bir İskandinav ülkesine ne de kuzey ülkelerinden birine gittim, tüm bilgilerim 10-15 sayfa ansiklopedi sayfası ve 1-2 kitaptan ibaret. He bir de İsveçli bir tanıdığımla muhabbetimin artıkları...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Blue Bird - Ikimono Gakari

 Bu sefer uzun uzadıya yazı filan yazmayacağım. Naruto takip etmesem de bu şarkıya öldüm bittim. O nasıl bir içten söyleme, melankoli hali. Aslında şarkı mavi bir kuşu, gökyüzüne doğru uçması için onu cesaretlendirmeyi anlatmakma, ama yani yorum ve müzik öyle içten ki insanı bunalıma bir yalnızlığa filan sürüklüyor. Bi dinleyin şu şarkıyı sözleri ve İngilizce çevirisi de var. Ama dikkat adamı "melankolik" yapabilir.

J-Rock - Abingdon Boys School

Bu aralar bu gruba sardım. İsimleri ve grup elemanlarının tuhaflığının aksine, yaptıkları müzik gayet güzel. Fakat bu dinleme ve tanıma safhası yeni olduğu için uzun uzun ansiklopedik bilgiler vermeden kısaca bu gruba ve müziklerine değineyim.








Зеркало ya da Ayna

Tatilden döndüğüm ve tekrardan deli gibi film izlemeye başladığım bu günlerde blogumuzu unutmadığımı hatırladım ve sizlerle bu aralar merak sardığım Tarkovski'nin filmlerinden biriyle, "Ayna" hakkında konuşmak istiyorum.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Başyapıt bir Anime : Cowboy Bebop

"I'm not going to there to die, I'm going to find out if I really alive."
Spike Spiegel


Şu yazdığım söz eğer Cowboy Bebop'u izlemediyseniz, size hiç bir şey ifade etmemekte fakat benim için çok derin anlamları olan bir laftı. Belki de tek cümleyle özetlemekte Cowboy Bebop'u. Gerçekten de daha önce yapmamız gereken şeyleri erteleyip, geçmişimizden sürekli kaçmak hiç bir şeyin çözümü olmadığı gibi kaçtığımız geçmişimiz bizi hiç bir zaman bırakmaz.

Cowboy Bebop'u izlerken hep bunları düşünmüştüm ama şimdi buraya düşüncelerimi spoilerla karışık yazıp izlememişlerin tadını kaçırmayı istemiyorum.

Bu yazımda size hayranı olduğum en sevdiğim anime (hatta en sevdiğim dizi vs da aynı zamanda) olan Cowboy Bebop'u tanıtacağım, hazırsanız başlıyorum.


5 Temmuz 2010 Pazartesi

Savaş&Ülke Yönetme Simülasyonu - Total War Serisi



Bilgisayar oyunlarını severim. Düşünsenize oyunlar, size gerçekte yapamayacağınız şeyleri gerçekleştirme fırsatı veriyor. Çok fazla kendinizi kaptırmadığınız sürece kesinlike oyun oynamanızı tavsiye ediyorum. Oyun oynamayı sevmeyen birisi için bile hayatın o içi boşluğunu sıkıcılığını bir nebze de olsa unutturmayı başarıyor oyunlar.

Bu yazımda Total War serisi hakkında daha çok genel bilgiler verip belki de bu seriyi hiç duymamış kişiler için fikir edindirmeye çalışacağım.

Daha sonraki yazılarımda da bu seriden en çok oynadığım 2 oyun hakkında Rome:Total War ve Medieval 2: Total War detaylı inceleme yazmayı düşünüyorum.

Belki de ilerleyen zamanda, oynadığım "campaign"leri sizlerle paylaşıp oyunda yaşadığım heyecanı bir nebze de olsa hissetirebilirim.

Hazırsanız başlıyorum.

4 Temmuz 2010 Pazar

Yola Çıkmak

Uzun ve yorucu-daha çok sıkıcı-bir yılın ardından tatil geldi. Kimileri için yılın yaşanmaya değer tek bölümü olan, kimisi-benim gibiler- için ise değişikliğin başlangıcı kabul edilen tatil...Aylardır bu günlerin gelmesini beklediğimden dolayı bu yılki tatilin benim için ayrı bir önemi var. Çok sevdiğim odamdan ve masamdan bile sıkılacak hale gelmiştim ve şimdi gidiyorum. Yol beni bekliyor saatlerce uzunluğunda sürecek olan. Kafamdakileri şimdilik bu masaya bırakıyorum, dönüşte alıp yazmaya devam edeceğim, görüşmek üzere.

2 Temmuz 2010 Cuma

2 Temmuz 1993 - Utancın Yıldönümü

Bugün 2 Temmuz, bundan tam 17 önce bugün, Sivas'ta Pir Sultan Abdal  Şenlikleri için Sivas'a gelen aydınlarımız, bir takım dinciler ve Orta Çağ zihniyetindeki insancıklar tarafından Madımak Otelinde diri diri yakılmış,
çıkan yangında aralarında önemli halk ozanlarımız, şairlerimiz, sanatçılarımızın da olduğu 35 insanımız can vermiştir. Ünlü yazar Aziz Nesin ise bu yangından şans eseri kurtulabilmiştir.



Psycho-1960

Sayko olarak dilimize girmeye başlamış olan bu Hitchcock filmi hakkında bir şeyler yazayım dedim.

S.S.S

Aslında bu SSS olayı tamamiyle insanın şizofrence kendisine başkaları soruyormuşcasına sorular sorup sonra bunları bir güzel cevaplaması, yani aslında bunları kimsenin sorduğu filan yok ama oldu da sorarsa diye böyle bir başlık açma gereği duydum.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Tatil geldi o değil de

Ne yazsam diye düşünüyordum, aslında tam olarak düşünmedim yani aklıma geldi ve herhangi bir yazı yazabileceğim-nasıl olsa çok okuyucumuzun olmadığı-kimseyi pek ilgilendirmediğimiz-kafamıza göre atıp tutabileceğimiz ve bunun kimseyi ilgilendiremeyebileceği geldi aklıma o yüzden yazıyorum bunları kahvemi içerken ve birkaç arkadaşımla konuşurken ama yine de aklıma takılıyor gerçekten kaç kişi okuyacak diye ama-yine ama- bu beni bile ilgilendirmiyor, bunun için bir sebep göremiyorum, mesele ilgilendirip ilgilendirmemesi değil çünkü anlaşılabilip anlaşılamayacağınızda, siz yazarsınız-ben de yazarım- karşı taraf anlamaz-hatta okumaz-dinlemez-görmez- yapamaz, kısaca hayat bunun üzerine kuruludur: anlaşılabilirsiniz ya da anlaşılamayıp suçlanırsınız, ahmak hatta salak ilan edilirsiniz, asosyal derler-ya da demezler- kendini ifade edemiyor derler/diyebiliyorlar ama yine de devam edersiniz anlatmaya; ihtiyacınız vardır kusmaya, beyninizi boşaltmaya, en azından ben bir yol buldum işte aklıma ne gelirse yazıyorum/yazacağım, aklıma kusan bir arkadaşım geldi baş harfi e, adam genelde sabahları olmak üzere genelde her gün kusuyordu, şimdi de ben onun gibiyim, beynim kusuyor ben yazıyorum, kulaklarım dinliyor, ben konuşmuyorum, ellerim hareket ediyor, ben izlemiyorum ve bunun gibi daha bir sürü şey; mühim olan yaptığım işin faydası değil ya da para almam veyahut yazmış/okutabilmişolmamsize formspring denen saçmalık gibi, mühim olan insanın kusabilmesi, karşınızdaki duvardan bile beter bir insan dahi olsa üzerine kusmanız, onu aydınlatmanız değil-kafasını karıştırmanız da değil, sizi anlamaması da- kusun yeter, isterse sizi iğrenç bulsun ya da öküzün trene baktığı gibi baksın siz ona anlatırken hiç önemli değil gerçekten de, amacınızı belli de edin aptallığına gülün karşınızdakinin, cahil oluşunu izleyin, göreceksiniz cahil dahi olsa sizden mutlu gülecektir size ve hayata-hatta dalgasını da geçecektir sizinle ben bilmiyorum da bir şey kaybetmiyorum diye, bırakınız geçsin/yapsın-bakın burada da sistemimizi oluşturan iktisadi/siyasi kapitalizmin sloganını kullandım, onlar anlamadılar bir tek E anladı-güldü-gülmekten yerlere yattı- ötekiler ise bize güldüler, anlamadılar, biz de cahilliklerine gülüyorlar sandık- yabancı dil değildi söylediklerim hepsi anadilimden fırlamışlardı suratlarına, orada yapışıp kaldılar ve hala ordalar görebiliyorum onları, etkileri suratlarından belirli oluyor ve hala anlamıyorlar beni/bizi daha doğrusu belki de ben anlatamıyorum uzun cümle(ler) kurarak, karar sizin.

Serge Gainsbourg üzerine

Size bu yazımda Rus asıllı Fransız müzisyen, yazar, yapımcı, fotoğrafçı, piyanis falan filan olan Serge'den bahsedeceğim. Hayatı yeteri kadar sıradan olsa da Serge yaşadığı dönemde oldukça farklı şeyler yapabilmiş/yapmış  biriydi. İlginizi çekerse Devamı aşağıda.