Tatilden döndüğüm ve tekrardan deli gibi film izlemeye başladığım bu günlerde blogumuzu unutmadığımı hatırladım ve sizlerle bu aralar merak sardığım Tarkovski'nin filmlerinden biriyle, "Ayna" hakkında konuşmak istiyorum.
Öncelikle Andrei Tarkovski'den bahsedeyim. Hayatını ve babasını bir yana bırakacak olursak Rus yönetmen sinemaya getirdiği aşırı durgunluk ve yavaşlık ile tanınır. Bilinen filimleri; Ivan's Childhood, Andrei Rublev, Mirror, Solaris, Stalker olarak söylenebilir, gelelim Ayna'ya.
Film bir kekemelik tedavisi ile başlar ve hasta çocuğun anıları ile gerçek yaşam arasında gidip gelir. Çocuğu babası erken yaşta terk etmiştir ve bu travmadan doğan bir kopukluk vardır. Gerçek ile anıları iç içedir, bilhassa çocuklukta kalan anıları. Filmin konusu bir yana bırakılacak olursa çekim yöntemi ve "ağırlık" gerçekten belgesel niteliğindedir, bol bol gördüğümüz orman ve çayır manzaraları, gökyüzü, vs oldukça sıradan olduğunu hissettirir, siz de orada olabilirsiniz, ben de, ignat da...
Ayna'da temel olan kişinin kendisi ve anılarıyla gerçekte kaybolabilmesidir, şu anda yaşayan biri odadan çıkar ve hemen ardından ayna karşısında konuşurken başka biri odaya girer zihnimizden davetsizce. Çekim boyutuna gelince, Tarkovski kendine has üslubunu bu filmde de sergilemiştir, yavaş ilerleyen bir konu ve bu yavaşlık içerisindeki imgeler, her biri esasında gerçekliğin içindedir ama fark edilmeyi beklerler. Filmin başında dediği gibi doktorun, ağaçlar da hissederler ve buradan çok güzel görünüyorsun.
Başka bir örnek de çay fincanı olabilir; çocuk kapıyı açmaya gider, çayı içen kadın ve fincan kaybolur, ama çayın sıcaklığının masaya bıraktığı buğu 15 sn kadar bize gösterilir, sanırım ne kadar yavaş işlendiğini buradan anlayabiliriz konunun.
Sinemaya ilgi duyanlar ve Tarkovski'nin birkaç filmini izlemek isteyenler biri olarak da bunu seçebilir, ama yok ben havada patlayan arabalardan, düşen helikopterlerden hoşlanırım arkadaş derseniz bırakın gitsin, izleyeceklere iyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder